20 Haziran 2018 Çarşamba

Gıda Terörü


1.Etiketler
Merhaba son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz ve yaşam kalitesini oldukça etkileyen hatta bazı durumlarda ölümle sonuçlanabilecek bir konuyu sizinle paylaşmak isterim. Çoğumuz gıda alışverişi yaparken elimize ne gelse alır mıyız? Yoksa marka mı seçeriz? Peki bunlar yeterli  olur mu mesela tavuk alırken üzerindeki etikette aşağıdaki gibi bir ibare vardır hiç dikkat ettiniz mi?
Tavuk dışkısından bulaşma ihtimali olan bir bakterinin 72°C üstündeki sıcaklıklarda ölebildiğini biliyoruz. Özellikle bu sebepten tavuk ile ilgili gıda zehirlenmeleri meşhurdur. Hatta en son 26 yaşında bir gencin bu sebepten öldüğünü okumuştum. Hal böyleyken memlekette yönetmelikler ve kanunlar çok önemli rol oynamakta hatta bu işin yürütme kanadına da çok önemli görevler düşmektedir. Ama firmalar bu kuralların çoğuna uygun olmayan şekilde piyasaya ürün sürebiliyorlar. Bu durumda biz bilinçli olursak her şey değişir. Bu yazıyı yazmamdaki asıl amaç farkındalık sahibi olmak ve etrafımıza bunu yaymaktır.
 Peki şimdi ürün alırken nelere dikkat edeceğiz?
·         Birincisi etiketin üzerinde yazan koşullarda satıldığına dikkat edeceğiz. Yani +4°C muhafaza ediniz şeklinde yazıyorsa o koşulda satın alacağız. Örnek yumurta ve sucuklarda böyle bir koşul var ama dışarıda satıldıklarının örneği de var.
·         Etiketlerin üzerinde detaylı bilgi arayacağız zaten markaları karşılaştırdığınızda aradaki farkı görüyor olacaksınız. Belli bir süre sonra belirlenmiş olacaktır tercihleriniz.
·         Ürünlerin üzerinde TETT (tavsiye edilen tüketim tarihi) ya da SKT(son kullanma tarihi) tarihlerinin olmasına dikkat edin. Bazı ürünler doğası gereği tavsiye edilen tüketim tarihi bazı ürünlerde de son kullanma tarihi diye geçer. SKT yazanlarda o tarih hayati önem taşır.
·         Ambalajlarını kontrol etmelisiniz. Bozulmuş, bombaj yapmış(aşağıdaki gibi ), şişmiş, delinmiş, sızıntı yapmış, çöküntüye uğramış ambalajlı ve kenarı paslanmış kutu konserve gıdaları kesinlikle almamalısınız.




·         Gıda katkı maddesi içermeyen doğal gıdaları tercih etmeliyiz. Genelde bunlar E250 gibi kodlarla not edilmiştir. Birçoğunun sağlık üzerine direkt etkisi olmasa da dolaylı yoldan etkili olup çocuklarımızı gelişimi için tercih edilmemesi gerekmektedir.
·         Ürünlerin ışınlanmamış olması nem ısı ışık gibi koşullarına da bakılması ve bu koşullarda satılmasına da dikkat edilmeli. Son zamanlarda baharatlarda duyduğumuz ultra viole ışınlar altında kuruma işlemi kanser hücrelerini tetikleyebileceğinden aldığımız ürünün ışınlanmamış olmasına dikkat edeceğiz. Bu ibare varsa almayacağız. Yoksa zaten ışınlanmamış demektir.


Bu yazımda söyleyeceklerim bu kadar konu hakkında sormak istediklerinizi yanıtlayabilirim. Umarım farkındalık yaratabilmişimdir.
SEVGİLERLE

Güzel Bir Forum Önerisi

Merhaba arkadaşlarım,

Uzun zamandır aktif olarak bloğumu kullanmıyordum ama artık kullanmaya başlıyorum umarım sizin içinde faydalı olur. İlk olarak meslektaşalrımın kurduğu bir forumdan bahsetmek isterim. Tüm biyoloji öğretmenleri ve biyologların yaralanabileceği bu forumda birçok bilgi ve dökümana ulaşabilirsiniz. Güzel oalsılıklara vesile olması dileğiyle :)

https://www.biyolojigunlugu.com/forum/

5 Kasım 2016 Cumartesi

    Ormanların Yok Olması ve Çölleşme

7 bin yıllık bir geçmişe sahip olan ve çeşitli kavimlerin gelip geçtiği Anadolu da ormansızlaşma olaylarından etkilenmiş ve ormanlarını büyük ölçüde kaybetmiştir . Trakya ve İç Anadolu bozkırlarının,geçmişten bu yana yaşanan olumsuz insan etkileri sonucu oluştuğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır . Tuz Gölü çevresi ve bazı çorak ve ıslak düzlükler ile yüksek yaylalar dışında Türkiye'nin hemen hemen tümüyle ormanlarla kaplı olduğu veya en azından bugünkü orman varlığına oranla daha zengin bir orman örtüsüne sahip olduğu bilinmektedir.

Ülkemizde bugün de bir orman tahribi olayı yaşanmakta ve orman azalması sürmektedir . Ormanlarımızın en az %56'sının bozuk yapıda olması, bu orman azalması olayının açık bir göstergesidir. Ülkemiz , ormansızlaşma yönünden , gerek genel iklim özellikleri ve gerekse engebeli yapısı nedeniyle gayet duyarlı bir konuma sahiptir . Pek çok yörede yaşanan yağış yetersizliği , yağışların düzensiz yağması ve düşen yağışların da çok defa şiddetli sağanak halinde düşmesi ve uzun yaz kuraklıkları iklim yönünden duyarlılığın belli başlı nedenleridir . Buna ülkenin aşırı engebeli yapısı da eklenince,ormanların kaybı durumunda,yamaç arazilerde toprağı ve suyu (yağışı) yerinde tutmanın ve kaybedilen orman yapısını oralarda yeniden kurmanın güçlüğü kolayca anlaşılır . İşte Türkiye'nin coğrafi yönden bu duyarlı yapısı , bizlere , ona müdahalede çok dikkatli hareket etmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır.

Bugün Türkiye'de yaşanan ormansızlaşma olayının belli başlı nedenlerini şöylece sıralamak mümkündür :
1)Orman yangınları ,
2)Tarla yapma ve yerleşme amacıyla açmalar , 
3)Aşırı ve kanunsuz faydalanmalar ,
4)Otlatmalar , 
5)Endüstrilerin neden olduğu hava kirliliği sonucu orman ölümleri ve 
6)Yanlış politik kararlar.
Yapılan araştırmalar göre , her yıl , bir mil karelik alandan ortalama 1.800 ton toprak taşınmaktadır . Bu değer,Asya'da 1.530 ton,Kuzey Amerika'da 245 ton,Güney Amerika'da 160 ton,Avustralya'da 115 ton,Avrupa'da 90 ton,Afrika'da ise 70 tondur.

Çölleşme


Ormansızlaşma artık çölleşme ile eş anlamlı olarak kabul edilmektedir . Dünyamızda ormansızlaşmanın bu boyutlara ulaşması karşısında Birleşmiş Milletler 1985 yılını Dünya Ormancılık Yılı olarak ilan etmiştir.

Çölleşme,bir taşkın,bir tayfun veya zelzele felaketine benzememektedir. Adeta bir kanser gibi toprak,bitki ve su kaynaklarını sessizce işler,felaket seviyesinde bir kuraklık gibi tüm ekolojik dengeyi alt üst eden bir durumla karşılaşana kadar , yıllar boyunca sinsice yayılır.

En son kabul edilen haliyle çölün tanımı,"iklim değişikleri ve insan faaliyetleri de dahil olmak üzere,çeşitli faktörlerin etkisi altında kurak,yarı kurak ve az yağış alan bölgelerdeki toprağın aşınması ve bozulması"dır . Diğer bir deyişle çölleşme,yaşam dünyasının (ekosistemin) tipik bir bozulması ve gerilemesi olayıdır.

Ülkemizde gerçek anlamda çöl bulunmamaktadır . Ancak bazı kesimlerde yoğunlaşmak üzere,yanlış arazi kullanımları ve aşırı faydalanma-lar sonucu meydana gelmiş çöl veya çöl benzeri birçok sahalarımızın olduğu da bir gerçektir.

Türkiye,gerek sahip bulunduğu yarı-kurak iklim koşulları gerekse engebe durumu sebebiyle duyarlı bir ekosistemler kuşağı üzerinde bulunmaktadır.

Kısacası çölleşme,insanların neden olduğu,sonuçlarından insanların ızdırap çektiği ve mücadelesini yine ancak insanların yapabildiği beşeri bir problemdir.

Çölleşmeyle mücadelede insanlığın elinde tek bir silah/kalkan vardır, o da ağaçlandırmadır . Eğer yılda en az 300 bin hektarlık bir ağaçlandırma hızına ulaşamazsak,sonumuzun çölleşme olacağı ve bugüne nazaran çok daha ağır çölleşme sorunları ile karşı karşıya kalacağımız kaçınılmazdır.


        LÜTFEN SUYU KİRLETMEYİN



                        SUYUN ÖNEMİ



NOT:Su hakkında bilmediklerimiz ile ilgli merak ettiklerinizi aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

4 Kasım 2016 Cuma

                                   SU KİRLİLİĞİ      

Su kirliliği; göl, nehir, okyanus, deniz ve yeraltı suları gibi su barındıran havzalarda görülen kirliliğe verilen genel addır. Her çeşit su kirliliği, kirliliğin bulunduğu havzanın çevresinde veya içinde yaşayan tüm canlılara zarar verdiği gibi, çeşitli türlerin ve biyolojik toplulukların yok olmasına ortam hazırlar. Su kirliliği, içinde zararlı bileşenler barındıran atık suların, yeterli arıtım işleminden geçmeksizin havzalara boşaltılmasıyla meydana gelir.



Su kirliliği, küresel olarak büyük bir sorun olduğu gibi, birçok ölüm ve salgın hastalık olaylarının nedeni olarak görülmektedir. Günde 14,000 insan doğrudan veya dolaylı olarak su kirliliğinin neden olduğu hastalıklar sonucunda yaşamını yitirmektedir. Buna ek olarak gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde görülen akut sorunların yanında, bu kirliliğin azaltılması için çalışmalar yapılmaktadır. Bugün dünyada yüzde olarak en çok kirli su havzasına sahip olan ülke Amerika Birleşik Devletleri’dir. Son zamanlarda yapılan ulusal bir araştırmada bu ülkedeki nehir havzalarının yüzde kırk beşi, göl havzalarının yüzde kırk yedisi, liman ve haliçlerin yüzde otuz ikisi kirlenmiş durumdadır.

Su kirliliği kavramı, genel olarak insanların neden olduğu etkenlerden dolayı oluşan kirliliği tanımlamak için kullanılır. Ancak kimi zamanlarda bazı canlı türlerindeki bozulan dengeler sonucunda da diğer canlılarca su kirliliği oluşabilmektedir. Doğal yoldan oluşan su kirliliğinin nedenleri arasında yanardağlar, aşırı alg üremesi, rüzgarlar ve depremler yer almaktadır. Bunların dışında su kirliliği sınıflandırmalarında farklı ölçütler ve farklı kirlilik çeşitleri bulunmaktadır. 

Yeraltı Suları

Yüzey suları ve yeraltı suları arasındaki bağlantı karmaşıktır. Bu nedenle yeraltı sularındaki kirlilik tek bir başlık altında incelenmekte olup, yüzey suyu kirliliği kadar kolayca sınıflandırmalara konulamamaktadır. Bu sınıflandırmanın zor oluşunun nedenleri arasında, yeraltı suyuna etki edebilecek noktasal veya noktasal olmayan kirliliklerin belirsiz oluşu ve incelenmesinin zor oluşudur. Ayrıca bir yeraltı suyunun üzerinde yer alan topraktaki bazı kirlilikler her zaman yüzeydeki bir su havzasını kirletmek zorunda değildir. Bu tür kirlilikler çoğunlukla yeraltı sularına erişerek burada belli bazı kirliliklere neden olmaktadır. Bu nedenle yeraltı suyu kirliliğinde, üzerindeki toprak katmanının özellikleri, hidroloji ve kirleticilerin özellikleri incelenmelidir.


Kirliliğin Nedenleri: 
Kirliliğe neden olan kirleticiler arasında farklı çeşitler barındıran kimyasal maddeler, patojenler, ısı değişimi gibi fiziksel veya duyusal değişiklikler yer almaktadır. Yine kimi zamanlarda doğada ve suda doğal olarak var olan kalsiyum, sodyum, demir, manganez gibi minerallerin derişiminin aşırı artışı da kirlilik nedeni olarak görülmektedir.
Oksijen tüketen maddeler arasında bitkiler gibi doğal unsurlar veya kimyasal maddeler gibi insan eli değmiş unsurlar yer alabilir. Diğer doğal veya yapay oksijen tüketici maddeler sudaki bulanıklığa neden olur. Bu da ışığı yansıtmayacağından çevredeki bitkilerin büyüme hızını yavaşlatır. Ayrıca bazı balık türlerinin solungaçlarının tıkanmasına neden olur.Birçok kimyasal madde toksiktir. Patojenler de insan ve hayvanlar üzerinde su yoluyla taşınan hastalıklara neden olur. Suyun fiziksel kimyasında oluşan değişikliklerin nedenleri arasında asitlik (pH değişiklikleri), elektrik iletkenliği, sıcaklık ve alg birikimi yer almaktadır.
Yeryüzünde canlılığın devamı için gerekli olan su, insanların faaliyetleri sonucu sürekli kirlenmektedir. Böylece dünyadaki kullanılabilir su kaynakları azalmaktadır. Su kirlenmesinin en önemli nedenleri, sanayi artıklarının ve insanların kullandığı bazı maddelerden kaynaklanan artıkların sulara karışmasıdır. Bu etkileşimler sonucu suyun fiziksel ve kimyasal yapısı bozulmakta ve su kirliliği meydana gelmektedir.
Akarsuların sahip olduğu canlılar, bulundukları ortamda otobiyolojik temizlenme adı verilen bir sürece katkıda bulunur. Otobiyolojik temizlenme, su kaynağı içinde bulunan kirletici maddelerin yine aynı kaynakta yaşamını sürdüren canlılar ve oksijenin etkisiyle zararsız hale getirilmesidir. Bu özellik su kaynağının büyüklüğüne ve akıntı hızına göre farklılaşır. Akarsu kaynağına karışan kirletici madde miktarı ne kadar artarsa otobiyolojik temizlenme de o kadar zorlaşır.
Ötrofikasyon olarak adlandırdığımız olay ise; çeşitli kaynaklardan sulara karışan azot ve fosfor bileşiklerinin su bitkilerinin ve bazı alg türlerinin kontrolsüz çoğalmasına neden olması şeklinde özetlenebilir. Bu durum sudaki çözülmüş oksijen miktarını azaltarak uzun vadede su ekosisteminin ölümüne neden olabilir.